Güven İçin Söylem Değil Eylem Zamanı
Acaba Abraham Maslow olsaydı dünyanın ve insanlığın şu anki ruh halini nasıl değerlendirirdi? Acaba başka bir piramid ortaya çıkarır mıydı? Biliyorsunuz Maslow un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre temelde beş basamak var. Bunlardan en üstteki yani en üst boyuttaki ihtiyaç “Kendini gerçekleştirme” ben buna “Ununu elemiş eleğini asmış insan hali” diyorum. Çok azımızın hayata geçirebildiği bir haldir bu. En alttakiler ise “Fizyolojik ihtiyaçlar” ve “Güvenlik ihtiyacı” dır. Şu anda Dünya olarak her ne kadar aslında bundan önce üst basamaklarda olanlar varsa da hepimiz “Güvenlik ihtiyacı” na geri dönmüş durumdayız.
Dünyamızda ocak ayından itibaren birçok şey hızla değişime girdi. Haliyle bu durum insanlarda bir belirsizlik hissi yarattı. Elbette değişen dünya ve VUCA (Değişken (Volatile), Belirsiz (Uncertain), Karmaşık (Complex), Muğlak (Ambigious)) ortamında çalışmak ve yaşamakla ilgili bu pandemi öncesinde de birçok şey yazıldı, çizildi ve bu konu üzerine eğitimler yapıldı. Şu anda tamda bu durum içindeyiz ve tüm bunlar için bir yol bir yön belirlemek elbette mümkün.
Fakat bu aşamada öncelikle bireyin kendisine ve bireysel dünyasına bakmamız gerekli. Uzun bir süredir evdeyiz veya dışarısı ile çok az iletişim halindeyiz. Bu süre boyunca hepimiz kendimizle baş başa kaldık ve “Benim için hayat neydi?” “Bu hayat nasıl devam edecek?” “İşim bana ne veriyordu?” “Hayatımın anlamı neydi?” “Ben insanlığa ne veriyorum ve şimdi ve bundan sonra ne yapacağım?” “Ben de bir şeyler mi üretmeliyim?” sorularını düşünür oldu. Değişen şartlar altında hayatının anlamını tekrar sorgular oldu.
Esasında bütün bu sorgulamaların temelinde insanoğlunun belirsizliğe karşı aldığı tavır ve güven duygusu yatıyor.
Biliyor musunuz bu dönem bize ne yaptı? Maslow un piramidinde kendi çapında da olsa bir nebze yol giden insanı ve belki hayatının anlamını düşünmüş ve bulmuş olan insanı tekrar aşağı attı ve “Ben şimdi bundan sonra ne yapacağım?” dedirtti. Kişisel ihtiyaçlar içinde en alt basamakta olan fizyolojik ve güvenlik ihtiyacı için ortamımızı tekrar şekillendirmek üzere baştan başlamamıza neden olan bir süreç içine girmemize yol açtı.
Tüm Dünya’nın bakış açısı bu yönde ancak ülkemiz için güvenlik ihtiyacına bakarsak eğer pandemiden önce de genel olarak güvenlik ihtiyacı yüksek bir toplumduk. Yani dışa ve topluma güven duyma oranımız düşüktü. Ülke olarak değerlendirirsek zaten genel olarak güvenlik ihtiyacı ve fizyolojik ihtiyaçlar basamağındaydık.
Konuyu daha geniş bakmak için 2012 ve 2013 yıllarında Türkiye için yapılan iki araştırmayı* inceledim. Tabi ki burada çok fazla ayrıntıya giremeyeceğim ama birkaç noktaya değinmek istiyorum. Bunlardan biri güvenin önemli bir unsuru olan belirsizlikten kaçınma ile ilgili araştırma. Esasında bu araştırmada oldukça açıklayıcı sonuçlar var. Araştırmaya göre, toplumumuzun %80 i “Hayat tutarlı olmalıdır ve çoğu insanın başına beklenmedik bir olay gelmemelidir” demiş. %77 si ise “Toplumda düzen ve tutarlılık önemlidir ve yenilikten önde tutulmalıdır” demiş. Risk ve güven üzerine yapılan bir araştırma da ise toplumun %54 ü “Risk almayı sevmem ve risk almaktan kaçınırım” demiş. Bu oranlar bize genel olarak toplumun güvene karşı ihtiyacını gösteriyor. Aynı zamanda toplumun ruh hali üzerine de bir araştırma yapılmış. 2012 yılında toplumun %62 si az veya çok oranda mutluyken, aynı araştırma 2018 yılında tekrar yapılmış ve bu oran %43 e düşmüş.
Son 10 yılda tüm bu araştırmalara göre güven ihtiyacımız gördüğünüz gibi oldukça yüksek. Aslında tüm bu araştırmalara baktığımızda toplumsal manada kendini güvensiz hissetme oranımız da %50 ye yakın.
Yeni dönemde ise aynı şekilde güven ihtiyacı bireysel manada önemli olmaya artan oranda devam edecek. Güven toplumsal manada ve bireysel manada bizim için bir değer. Bu değeri yaşatabilmek içinse ihtiyacımız olan başka değerlerimiz var. Bu değerlerimiz ise aslında bu dönemde kendini yeniden ortaya çıkardı. Neler bunlar: İyilik, samimiyet, paylaşma ve iş birliği.
Zaten hepimizde olan ve pandemi sonucu daha fazla ortaya çıkan bu değerlerimiz toplumsal manada da bizi değişime götüren değerler olacak. Yani güven faktörünü tüm ilişkilerde merkeze koyduğunuzda bunu oluşturmak için iyilik, samimiyet, paylaşma ve iş birliğini oluşturmamız gerekecek.
Güven esasen 3 ana unsurdan oluşuyor. Kendine güven duymak, topluma karşı güvenilir olmak ve toplumdaki diğerlerine güven duymak. Toplumsal güven in oluşabilmesi için üçünün de tam gerçekleşmesi gerekiyor.
Eğer ihtiyacımız olan değerlerle bu üç unsuru bütünleştirirsek, kişinin toplumsal güvendeki rolünü sağlayabilmesi için öncelikle kendisini iyi tanıması gerekli. Yeni dönemde; Kendi ihtiyaçları neler olacak? Neyi paylaşabilecek ve alabilecek? Toplumsal güvenin oluşması için kendinden neyi vermesi gerekecek?
İkinci olarak topluma karşı güvenilir olmak için bu paylaşımını ve iyiliğini nasıl yansıtacak ve samimiyetini / dürüstlüğünü nasıl gösterecek?
Üçüncüsü başkalarına güven duyabilmek için hangi iş birlikleri ve ortaklıklara dahil olacak, neleri hayata geçirecek ve kimlerle bu güveni geliştirmek için iletişimde olacak?
Buraya kadar güven konusunu bireysel olarak ele alsam da esasında yeni dönemde iletişimi doğru kurgulamak şirketlerinde düzenlemesi gereken konuların başında geliyor.
Şimdiye kadar şirketler müşterileri için birçok araştırma yapmıştı ve önümüzdeki yıllar için yol haritalarını çıkarmıştı. Fakat hiç te hesapta olmayan bir şeyi hep birlikte yaşadık ve bu süreç içinde de yaşamaya ve öğrenmeye devam ediyoruz. Toplumun ihtiyacı olan iyilik, samimiyet, paylaşma ve iş birliğini sunmak şirketlerin genel stratejileri içinde yerini yeni bakış açıları ile almalı.
Buraya kadar bahsettiğim bütün konular şirketlerin müşterileri içinde geçerli elbette ancak bu yeni bakış açıları neler olabilir biraz ip ucu verebilirim.
Başta şirketler yeni dönemde müşterileri için yeni alışkanlıklar yaratmaya çalışmalılar. Şu kısacık dönemde bile evden çalışma sırasında herkes bilgi paylaşımını online üzerinden yaptı. Müşterileri ile hızlıca temas için telefonları kullanmaya başladı bunlar iyi birer örnek olabilir. Bununla birlikte yeni dönemde yine farklılaşmak ön plana çıkacak. Şirket olarak, müşterine diğerlerinden farklı, “iyilik, samimiyet, paylaşım ve iş birliği” kapsamında ne sunuyorsun? Bu soru üzerine şirketler çalışmalarını tamamlamalılar.
İkinci olarak motivasyonu yüksek tutmak ta müşterinin sadakatini arttıran unsur olarak hayatımıza katıldı. Bu dönemde bunu hayata geçirenler değer kazandılar. Şirketler bunu daha çok insanla temasa geçerek sağlayabilirler. Yeni dönemde sosyal sorumluluk bilinci daha çok gündeme gelecek. Bireysel manada kişilerin kalbine dokunan işler ön plana çıkacak. Fakat bu sosyal sorumluluk samimiyet ve gerçeklik içeren bir şekilde yapıldığında değer görecek bunu da unutmamak gerekli. Gönülden ve kalpten yapılan işler samimiyeti o da güven i getirecek.
Ruhan Akın
MEC, Eğitmen